SERAP KÖKTEN VE ÇAĞDAŞ SANATIN SEMBOLİST ÖNCELİKLERİ
Modern yüzyıl, kavramlar, nesneler, Post’lar serisi, durumlar, enformatik ve sergileme pratiklerinin olgunlaştığı süreç ile başlamıştır. Bu süreç, estetik bir anlam üretmekten çok bilgi ve kavramın ciddiye alınması gerektiğini ve sanat eserinin yatırım aracı olduğunu öngörmüştür. Çağdaş sanatçı Serap Kökten’in çalışmalarına yansıyan psikolojik, tarihsel ve kültürel formlara yönelik ilgi, estetik değerlerin kültürel değerlerle örtüştüğü inancının korunduğunu göstermektedir. Bu nedenle estetik değerlerin (asal)hala neden geçerli olduğunu göstermek adına önemlidir.
Çağdaş Sanatçı Serap Kökten ile çağdaş sanatın sembolist öncelikleri ve bunların kendi sanatına yansımaları üzerine konuştuk.
Genel olarak çalışmalarınızda yer almayan konular nelerdir?
İmge ve pentür dünyasının tozu içinde hallice bir zamandır yol alan birisi olarak ‘çalışmalarımda yer almayan konular’ nelerdir diye hiç düşünmemiştim.. sanırım ben ‘konular’a çarpıyorum..’konular’ı çağırmıyorum…önce çarpıştığım sonra da işlerimde ifşaat bulan pentür kadarım.. Bundan ötürü çalışmalarımda henüz ‘yer almayan konular’ı bilemem.. ancak başıma gelirse ne olduklarını size söyleyebilirim..
Bir gece, yol kenarında bir bankta bekliyorsunuz biraz korkuyorsunuz ve üşüdünüz? Bu anınızı resminize yansıtmak istermiydiniz?
Hissetmek için dahil olmak lazım. O an yaşadığım ruhsal durumun yansıması olur mu bilemiyorum fakat o atmosfer bende pitoresk bir görüntü uyandırmışsa neden olmasın.
Size göre İçinde yaşadığınız çağın sanatın da gereksiz gördüğünüz şeyler nedir?
Galerilerin en yoğun olduğu kentlerde sanatsal arz fazlası gerçeğini ve bu yöndeki yakınmaları sıklıkla duyuyoruz. ‘ gereksiz’ olana bir simge yüklemek gerekseydi bu “ Süzgeç” olurdu. Önceliğim sanatçının ve yapıtının neye göre kabul gördüğü meselesi. Güç ve statü karşısında, yaratıcılık ve süreklilik arz eden doğal olarak “iyi” olan sanatçı ve sanatının yüzeyde kalacağını düşünüyorum. Küratörler, eleştirmenler, koleksiyonerler, akademisyenler ve sanatçılar… Dolayısıyla tek taraflı değil, bu camia bir bütün olarak gerekli ve gereksizin adil bir şekilde ayırdına varabilmeli.
Hangi yüzyılın sanatını kendinize yakın görüyorsunuz?
1924 – 1940 aralığı olabilir. Her ne kadar -izm ile sınırlandırılmak istemesem de…
Şuana kadarki çalışmalarınızdan arta kalan duygularınızın sizinle olan ilgisi nedir?
Üretim aşamasında kendimi o serüvenin içerisinde buluyorum. Bazen duygularım bu maceranın esiri olurken bazen de duygular bu imgesel yolculukta yön belirleyen olabiliyor. Bu bir kolektif birliktelik. Hayatın içinde de bu durum geçerli. Duygular bazen sizin tarafınızdan yönetilir bazen yaşamın kendisi. Bu dengenin bozulduğu durumlarda ise ancak duygusal farkındalık sayesinde esaretten kurtulup yönetimi ele alırız diye düşünüyorum.
Aynaya baktığınızda hangi çalışmanızı (resminizi) görüyorsunuz?
Cummings e ait sevdiğim bir söz; ” Seni diğerlerinden farksız kılmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada kendin olarak kalabilmek dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş başladı mı artık hiç bitmez”…
Ve bizler ne yazık ki dönem dönem kendi benliğimizden uzaklaştığımız kendimize yabancılaştığımız gerçeği ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla insan dönüp kendine bakabilme bilincine sahip olmalı. Bu açıdan “Yüzleşme” adlı çalışmamı aynalara daha yakın buluyorum.
Sembolist yorumlamalarınızda genellikle geçmişten ve günümüzden beslendiğinizi görüyorum..size göre gelecekte yaşayacak bir sanatçı için günümüz imgelerinden hangileri sembolist yorumlamaya açıktır..
Açıkçası sıralamak sınırlandırmak olur. Yeni iletişim teknolojileri ile görsel kültür çağını yaşıyoruz. Çevrenizde gördüğünüz hemen hemen her şeyi bu geniş yelpazenin içine dahil edebilirsiniz. Görsel bir şov yaşanıyor ve insanlar görmek istediklerini görüyor. Fakat İmgeler görmezden gelineni de gözler önüne sererler. İnsanları esir alan teknolojinin amaç değil sadece yönetsel bir araç olduğu konusuna farkındalık yaratabilmek gibi, yada geleceğin en güzel simgeleri çocukların sebepsiz yere öldürülmesi, ölüme terk edilmesi gibi, ruhsal derinliğimizin yok oluşunu sorgulamak gibi…
Sizi bu kişisel sergi süreçlerine taşıyan hayatınızdaki en önemli sanatsal kırılma noktası nedir?
“Yaratıcı sanatçı, topluluk karşısında konuşmaz” der Goethe. Duygu ve düşüncelerim hayal dünyasındaki yolculuğunu tuval üzerinde tamamladığı an konuşma biter ve sergileme süreci başlar.
Çalışmalarınızın bir bölümünde Kadim kültürlerden ve filozoflardan beslendiğinizi görüyorum. Bireyselleşme ve yabancılaşma çağında bunları yeniden hatırlatmak oldukça dikkat çekici..
Sürekli ileriye bakan gözler arada bir de olsa geriye dönüp bakabilmeli. Bence gerçek bir hazine var orada. Ayrıca son dönem çalışmalarım dolayısıyla şu an ki sergimin konsepti içerisinde, önemli tarihi kişiliklerin ve filozofların düşüncelerinin imgesel yansıması dışında, hayatın akışı ve bu süreçte yaşanan tecrübeler, farklı kültürlerin, toplulukların ve inançların ortaya çıkması ile oluşan bireysel kimliklerin soyut fikirlerini ifade etmek için kullandıkları semboller de bir bütün olarak sanatsal ifadeye dönüşecektir.
Eserlerinizin tamamı geleneksel resim anlayışa dayalı..yani tarz olarak bir yansıması..Enstalasyon..kolaj..gibi diğer disiplinleri gelecekte yönelmek istermisiniz?
Farklı disiplinlerde yüksek lisans dönemimde çalışmalarım oldu fakat ben kendimi resme yakın buluyorum. Benim asıl meselem resim.
Ürettiğiniz eserin satılması sonrası sizden koptuğunu düşünüyor-musunuz?
Hayır, çoğaldığımı düşünüyorum.
Serap Kökten tablolarında ki kendini asla unutturmayan ikonsal simgeleri paylaşabilirmisiniz?
Kıvrımlar. Onlara çok sık rastlarsınız. Tek düzelikten uzak bir yaşamın yani hayatın kendisi gibi..
Teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.